Referandumda Neden Evet, Neden Hayır?
(Değişen Anayasa Maddeleri ve Analizleri)
Prof Dr Ramazan Demir
Giriş: 12 Eylülde oylayacağımız Anayasa Değişikliği ile ilgili yazdığım yazılara verilen olumlu tepkilerin yanı sıra şöyle bir istem öne çıktı; ‘değişen maddelerin orijinal hali ile değişik halini içeren makaleler yazılması.’ Okuyucularımın bu istemine yanıt olacak şekilde, Anayasa’nın hangi maddesinin nasıl değiştiğine dair özet düzeyde bir derleme ve bu maddeler hakkındaki yorumları kapsayan bir makaleyi takdirlerinize sunuyorum. Umarım ki referandumda “neyi ne için oyluyoruz” sorusuna yanıt arayan okuyucuya, vatandaşlarımıza yardımcı olmuş oluruz.
Değişen Anayasa maddelerinin çok kapsamlı ve karmaşık düzeni nedeniyle en dikkatli araştırmacılar bile sıkıntı çekerken sade vatandaşın bu maddeler hakkında bilgi sahibi olması mümkün değildir. Bu nedenle değişen maddelerin ne kadarının önceki halini ne kadarının da yeni ekleri taşıyor olduğunu bilmek hayli sıkıntılıdır, sayfalar dolusu karşılaştırmayı gerektirir. Bununla birlikte bunları, özet düzeyde de olsa, araştırıp derlemek, konu hakkında fikir sahibi olmak ve sizlerle paylaşmak amacıyla bu çalışma yapılmaktadır. Bunun, bir akademisyenin halkına karşı temel bir görevi olduğuna inanıyorum. Bendeniz de bu görevi yapmaya çalışıyorum.
**
DEĞİŞİKLİK PAKETİ MADDELERİ
“Kanun Önünde Eşitlik” Konusunda
Madde–1: Mevcut Anayasanın 10. maddesinde değişiklik hakkında.
Anayasa madde 10 da yer alan, “...kadınlar ve erkekler eşik haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” ifadesine ek yapılmıştır.
Eklenen ifade: “Bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler, gibi özel süratle korunması gerekenler için alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz.”
Yorum-İrdeleme: Mevcut Anayasamızda bu hüküm genel anlamda zaten vardır. Kadın-erkek ayrımını yapan hiçbir yasamız yoktur. Birey olarak hem kadın hem erkek her türlü hukuksal haklara sahiptirler. Burada sadece detaylandırılmıştır. “...alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” İfadesi eşitlik ilkesini tekrarıdır, tabii ki aykırı yorumlanamaz. Bunu tekrara gerek yoktur. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler zikredilmekle toplumsal yapının birey bağlamında ayırımcılığı yapılmış izlenimi veriliyor. Devlet her vatandaşına karşı zaten sorumludur.
Normal bir birey kadar engelli vatandaşına karşıda aynı görevleri yapmak zorundadır.
Kadın, çocuk ve engelli haklarına ilişkin zaten yürürlükte olan uluslararası mevzuata uygun yasalarımız var. Var olanı “reform” diye sunulup vatandaşın aldatılması, kandırılması “demokrat” geçinenlere hiç, ama hiç yakışmıyor.
Kaldı ki engelli vatandaşlarımız için “özel” yasalar da vardır; devlet kurumları bu kesim için özel tedbirler almaktadır. Örneğin, engellilerin arabalarını kaldırıma rahat çıkması için kaldırım düzeni, belediye otobüslerinin kapı eşiklerinin körüklü olarak alçalıp yükselmesi, özel park alanlarının ayrılması, binalarda özel asansörlerin tahsisi v.s. gibi önlemler bu özellikteki vatandaşlara sağlanmaktadır. Tabii ki uygulamalarda eksiklikler vardır. Bunun telafisi de yürütmeye düşer.
Toplumda yaşlının, çocukların ve engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için Anayasa maddesine böyle detay yazmaya gerek yoktur. O zaman çocuklara hangi tip “mama”nın hangi tip “biberon”la verileceği de yazılması mı gerek!? Anayasalar genel mutabakat metinleri olduğu göz ardı edilmiştir.
Buradaki detayın amacı, “göz boyama” kurnazlığıdır.
Sonuç: Bu göz boyama amacına rağmen “EVET” denebilir.
**
“Özel Hayatın Gizliliği” Konusu
Madde–2: Mevcut Anayasa’nın 20. maddesinde değişiklik yapılmış.
Eklenen ifade: “Herkes kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak, kişinin kendisi ile ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızası ile işlenebilir.”
Yorum-İrdeleme: Kişisel verilerin korunması hakkı zaten yürürlükteki yasalarla koruma altındadır. Ayrıca uluslararası yasalar gereğince ilkeleri ve mahkeme kararlarına yansımış mahkeme içtihatları vardır. Yapılan değişiklik ulusal ve uluslararası yasalarca güvence altında olan kişisel verilerin korunması “yenilik” olarak sunulması son derece ilginç.
Ancak burada eklenen ifadelerde gizli bir tehlike seziliyor; devlet kurumları kişi hakkında bir “fişleme yapar” anlamı çıkıyor, örneğin telefonları dinlenir, yaşamındaki özel anlar kayırt altına alınır ve gerektiğinde aleyhine delil olarak kullanılabilecek ihtimali var demektir.
Burada açık olmayan pek çok sorgulama yapılabilir; örneğin: birey hakkında devletçe tutulmuş “kişisel veriler” ne anlama gelir?
Devlet neden her birey için bu fişlemeyi yapsın?
Devletin görevi mi, kişilerin özel verilerinin kaydını tutmak?
O takdirde kişinin hürriyetini kısıtlamış olmaz mı?
Özgür yaşama felsefesini kontrol etmiş olmuyor mu?
Bu verileri kim kontrol edecek?
İktidar partisince seçilmiş TBMM den bir komisyon!
Yani siyasi partilerin vekilleri ya da tayin ettikleri bürokratlar tarafından kişilerin özel hayatları “kontrol” edilecek!!!
Buna nasıl “evet” denilebilir?
Vatandaşlarımızın kaçı bunun böyle olduğunu biliyor?
Diğer yandan Devletin elinde kişisel kayıtlar olacak ve kişi gidip devletten bunların ‘kendi aleyhine kullanıp kullanılmadığını sorgulayacakmış,’ ya da ‘ben bu kayıtları beğenmedim silin’ diyecekmiş!
Devlete egemen olan siyasi irade bu madde ile her ferdi “kontrol altında tutar” ve bireye korkuyla yaşatma yetkisini veriyor.
Diğer bir bakış açısıyla konu irdelendiğinde; diyelim ki bir politikacı hakkında, yada bir STK mensubu hakkında bilgi toplayıp arşivleyen araştırmacı yazarın bu topladığı bilgileri kullanma yetkisi de bu “kontrol” mekanizmasına takılacaktır. Bir ihtimal ki her dönemdeki siyasi iradeler, kendi aleyhine olan her türlü bilginin yerinde kullanılmasına gerektiğinde engel de olabilecek.
Sonuç olarak bu madde hükümleri, yürütmeyi yapan siyasi iradeye dokunulmaz derecesinde “denetlenemeyecek” bir güç kazandırıyor. Bu hükümler bereyi ve toplumu zayıflatıyor, fakat devlet adına denetimi yapan yürütmeyi yetkili ve güçlü kılıyor.
Sonuç: “Hayır” verilmelidir.
**
“Seyahat Hürriyeti” Konusu
Madde–3: 1982 Anayasa’sının 23. maddesi değiştiriliyor.
Eklenen ifadeler: “...vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hâkim kararına bağlı olarak sınırlandırabilecek.”
Yorum-İrdeleme: Uygulanan mevcut yasalarımıza göre “yurtdışı yasağı”, herhangi bir şekilde işlediği suçtan dolayı aranan ya da şüpheli durumdaki potansiyel suçlu insanlar için geçerli olan bir emniyet supabıdır. Bir an için düşünelim; hırsızlık, adam öldürme, gasp, soygun, cumhuriyet aleyhtarı rejim düşmanı suçlardan aranıp da soruşturması ya da kovuşturması süren insanlar rahatça yurtdışına çıkabilecek. Burada açık olmayan bu şartlardan sadece biri mi yoksa hepsi mi gerekli, çıkışı sınırlandıran? Henüz soruşturma ve hakim kararı olmadan bir suçlu çıkabilecek, yani kaçabilecektir. Dahası devleti milyar düzeyde dolandırmış çeşitli vergi borçları olan şahıs hakkında soruşturma-kovuşturma devam ederken, hakim kararı olmadığı için yurtdışına çıkması engel değil, yani ne kadar vergi kaçakçısı, vergi borçluları varsa yurt dışına çıkma hürriyetleri olacak. Böylece devlete vergi borcu olanlar rahatlıkla yurtdışına kaçabilecek ve orada kaçırdıkları vergilerle aldıkları villalarda yaşayabilecekler...
Sonuç: Devletinin ve milletinin menfaatini düşünen, haksızlığa karşı gelenler “Hayır”, kendi ve yakınlarının menfaatini düşünen, vergi borcu olan, suç işlemişler “evet” diyeceklerdir.
**
”İstismara Karşı Tedbir Konusu”
(Ailenin Korunması)
Madde–4: 1982 Anayasa’nın 41. maddesi değiştiriliyor. Maddenin başlığı “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” olarak değiştirilmiş ve bazı ekler yapılmış.
Eklenen ifadeler:“..Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara karşı, çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
Yorum-İrdeleme: Aslında mevcut yasalarımız çekirdek ailenin desteklenmesi ve geliştirilmesi, aile mahremiyetinin korunması için yeterince kanun hükümleri vardır. Örneğin çocuğuna şiddet uygulayan anne-babaya karşı çocuğun korumaya alınması, yetim ya da öksüz kalmış çocukların “çocuk esirgeme kurumu” gibi birimlerde devletin himayesine alınması, çocuklara yönelik “porno” ticaretinin ağır cezalarla cezalandırılması gibi koruyucu ve destekleyici yasa hükümleri vardır. Bu maddenin taşıdığı içerik bağlamında “evet” ifadesini hak ediyor. Fakat yine bir aldatmaca ya da bir saptırma amaçlandığı izlenimi var. Örneğin halkın gerçekten değişmesini istediği Anayasa maddeleri değil de var olan yasa hükümlerine paralel ifadeler içeren madde değişiklikleri yapılıyor. Bize gör halkın esas gündemini saptırmak, halkın değişimle birlikte gelişim isteklerinin üzerini örtmek, gözden ırak tutmak için geliştirilen ince ayarlı bir değişikliktir.
Sonuç: Aldatmaca amacına yönelik de olsa, çocukların hatırı için “Evet” denilmelidir.
**
Sendika Kurma Hakkı İle İlgili Değişiklikler
Madde–5: 1982 Anayasa’nın 51. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılıyor.
Değişikliğin özeti: Bir kişinin aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olma serbestîsi getirilmiştir. Bir kişi isterse aynı iş kolunda dahi ve aynı zaman diliminde birden fazla sendikaya üye olabilecektir.
Yorum-İrdeleme: Burada amaçlanan eğer işçinin fazla sendikaya üyeliği ise bunun çok anlamı yoktur. Sendikaların üye sayısını kabartmak ve aidat gelirlerini artırmaya yönelik bir katkı sağlayabilir bu değişiklik. Ayrıca belli sendikaları siyasi iktidarın yanında eyleme hazır halde tutmak için, hazır kuvvetler niteliğindeki “örgütlü timler” halinde birkaç sendikaya birden kayıt yaptırarak, o sendikaları siyasi iradenin ya da partinin ya da örgütün kontrollerde tutulabilecek. Böyle örgütlü bir hareketle birçok işçinin aidatları da “kaynağı meçhul” paralarla “peşin” ödenebilecektir. Bu durumda sınırlama gelmediği için, “naylon sendika üyeliği” kendiliğinden oluşacak ve işçilerin lehine olan haklar da istismar edilerek kayba uğrayabilecektir. Mevcut yasalarla, kaybolan sendikal hakların aranması için sendikalar üyeleri adına yargıda hak arayabiliyor iken, bu anayasal hak da ortadan kaldırılmaktadır. Hiçbir sendika üyeleri adına yargıya başvuramayacaktır.
Sonuç: İşçi kesiminin “Hayır” demesi gerekir.
**
Madde–6: 1982 Anayasa’nın 53. maddesinde değişiklik yapılıyor.
Değişikliğin özeti: Devlet memurlarına toplu sözleşme yapma hakkı veriliyor. Memur sendikalarının temsilcileri ile hükümet yetkilileri arasında görüşmeler yapılacak, anlaşma sağlanamadığı takdirde, her iki taraf -sendika ve hükümet- “Uzlaştırma Kurulu”na başvurabilecek. “Uzlaştırma Kurulu”nun kararları toplu sözleşme hükmünde olup kesindir. İtiraz ve grev hakkı yoktur.
Yorum-İrdeleme: Mevcut anayasaya ve bağlı yasalarımıza göre devlet memurlarının hükümetle “toplu görüşme” yapma hakları vardır. Ayrıca eylem yapma hakları vardır, aksi durumlarda yargıya başvurma yolu da açıktır. Bu değişiklikle Devlet memurlarının eylem hakkı tamamen kaldırılıyor, mevcut hak olan “toplu görüşme” ifadesinin yerine “toplu sözleşme” konuluyor. Toplu sözleşme mevcut hakları da ortadan kaldırdığı için devlet memurları bağlamında geriye gidiş vardır. Bu yeni hükme göre anlaşma sağlanmazsa zaten taraflar “sözleşme” imzalamıyorlar, onlar adına “uzlaşma kurulu” karar veriyor. Dolayısıyla memurların hak kaybı olduğunda başvuracakları ne grev hakları var ne de yargıya gidip hak arama hakları var. Dolayısıyla her durumda memurun aleyhine bir durum mevcuttur.
Sonuç: Öncelikle Devlet Memurların “Hayır” demesi gerekiyor. Diğer seçmenler de “hak-hukuk” adına onlara destek verebilir.
**
Madde–7: 1982 Anayasa’nın “Grev Hakkı ve Lokavt” başlıklı 54. maddesi değişikliğe uğratılmış.
Değişikliğin özeti: Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan iş yerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılıyor.
Yorum-İrdeleme: Grev yapılan iş yerinde meydana gelecek zararlardan sendika değil de işçinin sorumlu tutulduğu bir hüküm içerdiğine göre, işçi ile sendika arasında “fitne” kaynağı olabilecek çekişmelere yol veriyor. İş yerinde provokasyonlar sonucu kasıtlı yapılacak hasarın sorumlusu yine işçide oluyor. Grev kaynaklı her türlü olumsuzluk işçinin sırtına yükleniyor.
İşçilerin yıllardan beri verdikleri mücadeleler sonucu anayasal hüküm halinde yürürlükte olan kaldırılmış “grev yasakları” sanki yeni kaldırılıyormuş gibi sunulmaktadır.
Burada amaçlanan püf nokta, işçilerin hakları göz ardı edilerek sendikayı öne çıkarmak ve işçileri kontrol edecek, zapturapt altında tutacak sendika ağaları (feodalizmi) yaratmak, gerektiğinde bu sendika ağalarını, menfaat sağlayarak, siyasi iradenin “yandaşı” haline getirmek ve böylece işçi sınıfını kontrol etmek.
Sonuç: İşçiler “Hayır” diyebilir.
**
Parti Kapatma Konusu
Madde–8: Anayasa’daki, “Siyasi Partilerin Uyacakları Esaslar” başlıklı 69. maddesi değiştirilmiş.
Değişikliğin özeti: Siyasi partilerin mali durumu Sayıştay tarafından denetlenecek. Kapatma davaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebi üzerine olacak, talep TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin belli oranlarda üye verdiği bir komisyon inceleyecek. Meclis tam sayısının 3/2 çoğunluğunun onayladığı kapatma davası açma izni ile dava açılacak, Anayasa Mahkemesi kesin olarak karara bağlayacak. Komisyonun çalışma şekli ve kararları hakkında izlenecek yol, geçecek süreler için detaylar maddede belirtilmiş. Anayasa Mahkemesi, işlenen suçun ağırlığına göre kapatma yerine partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması cezası verebilir.
Yorum-İrdeleme: Konu tamamen siyasi partilerin yapısını ilgilendirdiği ve çok detay içerdiği için yoruma gerek kalmıyor.
Sonuç: “Evet” denilebilir.
**
Kamu Denetçiliği Konusu
Madde-9: Anayasa’nın 74. maddesi değiştirilmiş.
Değişiklik özeti: Madde kapsamında yer alan “Dilekçe Hakkı” başlığı yerine “Kamu Denetçiliği” (ombudsman) önerilmiş. Değişikliğe göre “ombudsman”, TBMM Başkanlığına bağlı olacak. Oluşturulması ve işleyişi ile ilgili detaylar verilmiş, vatandaştan gelen şikayetlerin incelenmesini yapacak olan “ombudsman” sistemin TBMM de nasıl görev yapacağı açıklanmış.
Yorum-İrdeleme: Sade vatandaş olarak bir konu hakkında şikâyet ya da dilek bildiriminde bulunmak için Anayasada var olan ve TBMM bünyesinde görev yapan “Dilekçe Komisyonu” yerine konulan yeni görünümlü bir oluşum. Ancak burada ilginç bir durum var; vatandaş olarak “Kamu Denetçiliği” için istemde bulunduğunuzda, muhatap olacağınız bu yeni oluşum “ombudsman” aslında neyi ne yapacağı, nasıl yapacağı, yaptırımı ve sorumluluğu muğlaktır. Fakat taraflı olarak oluşturulmuş ve anayasal güvence altına alınmış bir kurum olacaktır. Sonuç alınması şüpheli olan bir “Kamu Denetçisi” ile şikâyetlerin denetimi nasıl sağlanacağı şüphelidir.
Diğer yandan yasalarımızda mevcut olan hükümler gereğince, “mahkemelerin yerindelik denetimi” yapamayacağı hakkında bir hükmün bu değişiklikle Anayasa maddesine konulmuş olması, bazı sakıncaları birlikte getirmektedir. Özellikle Kamu işletmelerinin özel teşebbüse devri ile ilgili “özelleştirme” olaylarında yapılan kamu harcamalarının kısıtlanmasına yönelik mevcut yasalardaki kısıtlayıcı hükmün bu değişiklikle kaldırılması son derece sakıncalıdır; bu hükümlerle özelleştirmelerin yargının denetimi dışına çıkarılması dolaylı yolla açılmış olacaktır.
Sonuç: “Hayır” denilmeli.
**
Milletvekilliği Düşme Konusu
Madde–10: Anayasa’nın 84. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılıyor.
Açıklama: Bunun anlamı şudur: Bir siyasi parti hakkında yürütülen kapatma davasının kaldırılmasına yönelik işlemler devam ederken aynı zamanda o partiye mensup milletvekilliğinin düşürülmesi de uygulamadan kaldırılıyor.
Sonuç: “Evet” verilebilir.
**
Madde–11: Anayasa’nın, TBMM’nin Başkanlık Divanının oluşumunu düzenleyen 94. maddesi değiştirilmektedir. Başkanlık divanının seçimi ve seçim süresi hakkında detaylı açıklamalar vardır. TBMM iç işiyle doğrudan ilgili olduğu için ve vatandaşı doğrudan ilgilendiren bir madde değişikliği olmadığı için yorum yapmaya gerek görmüyorum.
Sonuç: “Evet” denebilir.
**
Yüksek Askeri Şura Kararları Konusu
Madde–12: Anayasanın, “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinde değişiklik yapılmış.
Değişikliğin özeti: Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) kararları yargı denetimine açılıyor. Bu denetim “orduyla ilişki kesme” konularını kapsıyor ve denetim sivil yargı tarafından yürütülecek. Yargı yetkisi, idari eylemlerin hukuka uygun olup olmadığına bakacak, YAŞ kararları hakkında “yerindelik denetimi” yetkisine sahip olmayacak.
Yorum-İrdeleme: YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması ilk etapta “demokratik” görünebilir ve doğru gelebilir. Yargı denetiminin askeri yargı değil de sivil yargı tarafından yapılıyor olması, bazı endişeleri gündeme getirmektedir. Ordunun işleyişini sivil yargı ne kadar yorumlayabilir şüphesi vardır. Hâkim kanaati çok farklı işleyebilir. Orduda disiplinsiz ve uyumsuz insanların yargı tarafından himaye görürse TSK’nin durumunun ne hal alacağını (hele ki siyasallaşmış yargı olursa) dahi düşünmek istemem.
Sonuç: “Hayır” denilmelidir.
**
Toplu Sözleşme Hakkı, Disiplin Konusu
Madde–13: Devlet memurlarının çalışma düzeni ile ilgili hükümler içeren Anayasanın 128. maddesi değiştiriliyor; memurlara “toplu sözleşme hakkı” tanınıyor.
Yorum-İrdeleme: Devlet memuru olan vatandaşların halen mevcut yasalarla sendika kurma ve toplu görüşmeler yapma hakları var, fakat grev hakları yok. Var olan “toplu görüşme” ismi değiştirilmiş ve “toplu sözleşme” diye sunulmuş. Konuyu yukarıda bir başka madde değişikliğinde açıkladık. Memur sendikaları ile hükümet arasında uyuşmazlık çıktığında çözüm yolu için yargı yolu kapatılıyor. Uyuşmazlık kurulu kararı kesin sonuç oluyor.
Son karar merciinin kararlarına karşı yargı yolu kapatıldığı için memurun istemlerine ve hak-hukuk ilkelerine ters gelmektedir.
Sonuç: “Hayır” denmelidir.
**
Madde–14: Memurların disiplin kovuşturması ile ilgili hükümleri kapsayan Anayasanın 129. maddesinde değişiklik yapılıyor; “uyarma ve kınama” cezalarına yargı yolu açılıyor.
Yorum-İrdeleme: Fazla yoruma gerek yoktur. Haksızlığa karşı yargı yolu açılmıştır. Memurun belli durumlarda haksız ceza alması denetlenebilecektir.
Sonuç: “Evet” denilmelidir.
**
Madde–15: 1982 Anayasa’sının “Hâkimler ve Savcıların Denetimi” başlıklı 144. maddesinde değişiklik yapılıyor.
Değişiklik özeti: Adalet Bakanlığına bağlı müfettişler, savcıların adalet görevin idari olarak nasıl yaptıklarını araştırma, inceleme ve soruşturma yetkisinde olacaklar. Bu denetleme işini, hâkim ve savcı mesleğinden olan kişiler de yapabilecek.
Yorum-İrdeleme: Anayasal değişiklikteki denetleme işi olumlu bir yaklaşımdır; her kurum gibi adliye de denetlenmelidir. Ancak, denetleme işi için önceliğin bakanlığa bağlı müfettişler tarafından yapılması sakıncalı olabilir. Endişe duyulacak riskler vardır. Zira siyasi iradelere bağlı bürokratlar bazen yanlış yönlendirmeler ve kasıtlı davranışlarla kurumlara ve bireylere zarar verebilmektedir. Hak-hukuk kaybı ya da teslimi adalet bakanlığının kurduğu denetim sisteminin adil-duyarlılık derecesiyle ilişkilidir.
Sonuç: “Evet” denilebilir.
**
Askeri Yargı
Madde–16: 1982 Anayasanda yer alan “Askeri Yargı” başlıklı 145. maddesi değiştiriliyor.
Değişiklik özeti: Askeri mahkemeler, askeri personelin sadece askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olan suçlara ait davalara bakabilecekler. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine ait suçları kapsayan davalara askeri yargı bakamayacak, bu davalar sivil mahkemelerde görülecek. Savaş hali dışında, sivillerin askeri yargıda yargılanması engellenmektedir.
Yorum-İrdeleme: Askeri yargının görev alanının sadece askeri personelin görev suçlarını yargılamakla sınırlandırılması, işleyen sağlam demokrasilerde doğru bir yaklaşımdır. Fakat Türkiye’de askerle kavgalı bir iktidarın kontrolündeki sivil mahkemelerde askerin yargılanma yolunun açılması bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Milli meselelerde suç işleyen sivillerin yargılanmasında askeri yargıyı dışlamak askeri yargıya güvensizliktir. Buna karşılık askerlerle ilgili bir suçun sivil yargıya havale etmek ve askeri yargıyı yine dışlamak bir çelişkidir ve yargılamada tarafsızlığı zedeler ve pek çok sıkıntıyı gündeme getirecektir. Nitekim son zamanlarda “özel yetkili mahkemeler” aracılığıyla siyasi iradenin hukuksuzluğu nasıl teşvik ettiği ortada iken, askeri mahkemelerin yetkilerinin azaltılmasına olumlu rey vermek ve bu değişikliği “reform” olarak telakki etmek mümkün değildir.
Bu maddenin değişmesiyle, askeri alanda ordu mensubu bir kişinin EROİN kullanması ya da UYUŞTURUCU ticareti yapması halinde Askeri Yargı dokunamayacak, sivil yargı bakacak. Bu sonuç, Ordunun disiplinsiz hale gelmesi demektir. Buna kim ve nasıl “evet” diyebilir, anlamak çok zor...
Diğer bir çelişki de “askeri vesayet” deyip askeri aşağılamak moda haline gelirken, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı için ayrı bir yargılama önermek, yani diğer askeri makamlardan ayrıcalıklı olarak “Yüce Divan” ayrıcalığını tanımak dikkat çekicidir. Bu durum, siyasi iktidarın aslında bu vesayetin devamını istediği anlamını vermez mi? O takdirde “askeri vesayet” söylemin samimi olmadığı görüşü baskın gelmeye başlar. Sonuç: “Hayır” denilmelidir...
**
Anayasa Mahkemesinin Yapısı
Madde–17: Anayasa Mahkemesinin (AYM) kuruluşunu düzenleyen 146. madde değiştiriliyor.
Değişiklik özeti: AYM yi oluşturan üye sayısı 11 asıl 4 yedek olmak üzere düzenlenmiştir. Yeni şekli 17 asıl üyeden oluşması öneriliyor. Bu üyelerin bir kısmının seçimi; TBMM, Sayıştay Genel Kurulu; baro başkanlarının avukatlar arasından önerilen adaylardan seçilecek. Diğer çoğunluk üyeleri ise Cumhurbaşkanı; Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden, YÖK aracılığıyla üniversitelerden seçilecektir. Kurumlardan seçilecek üye sayıları değişkendir. AYM heyeti, deyim yerindeyse, her meslekten insanların oluşturduğu “heterojen” bir mahkeme heyeti olacak. AYM üyelerinin seçim şekli ve kurumlara ait sayılar uzun metin olduğundan buraya aksettiremiyoruz.
Yorum-İrdeleme: Bu değişiklik paketinin can damarını oluşturan maddelerden birisidir. Yüksek yargının yürütmenin işgali altına gireceği noktasında görüş birliği vardır. Çünkü AYM üyelerinin çoğunluğunu yürütme yani hükümet belirliyor. Bu da siyasi irade hangi görüş ve ideolojide ise kendisine yakın bulduğu yargıçları ya da üst düzey bürokratları AYM üyesi olarak atayabilecektir. Hükümetin ve hükümet paralelindeki cumhurbaşkanı tarafından atanan üyeleri de dikkate aldığınızda AYM üyeleri adeta bir partinin kontrolünde seçilip atanan üyelerden oluşacaktır. ATM üyeliğine atanan pek çok üye hukukçu bile olmayan mesleklerden olacaktır.
12 Eylül’ün en katmerli kurumu olan YÖK’ün iktidarca kaldırılması öngörülürken, YÖK aracılığıyla AYM üye olan YÖK temsilciler siyasi iradenin söyleminde samimi olmadığını gösterir. Böylece AYM ye gönderilen üyeler aracılığıyla 12 Eylül eseri olan YÖK tam anlamıyla kökleşmiş olacaktır. Keza, Sayıştay bir mahkeme bile değilken AYM ne üye vermesi siyasi hesapların bir göstergesidir. Sonuç: “Hayır” denilmelidir.
**
Madde–18: AYM üyelerinin görev sürelerini düzenleyen 147. maddesinde değiştiriliyor.
Özet: AYM üyelerinin görev süresine sınırlama getiriliyor. AYM üyeleri, 12 yıl için seçilecek, 2 defa üyeliğe seçilemeyecek, bu süreden önce yaş sınırını dolduran emekli olacak. Maddeye yorum getirmeye gerek yoktur. Sonuç: “Evet” olabilir.
**
Madde–19: AYM’ nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesi değiştiriliyor.
Değişiklik özeti: AYM’ ne bireysel başvuru hakkı tanınıyor. ”Anayasa şikâyeti” başlığı ile sınırlı olan uygulama kaldırılıyor. “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” kapsamındaki hak ve özgürlüklerden birinin devlet gücüyle ihlal edildiği takdirde, normal yargı yollarının tüketilmiş olması durumunda, AYM’ne bireysel başvurabilecek.
Yorum-İrdeleme: “Anayasa şikâyeti” talebinde bulunanların şikâyetlerinin sonuç vereceğine inanmak çok güç. Önerilen sistemde, şikâyetçi sonuç alamaz, bir oyalama yolu olarak kalabilir. Çünkü bu yol anayasal güvenceye alınmıştır. Bireysel olarak önerilen “Anayasa şikâyeti” hakkı, aslında bireyin kaybolan haklarına kavuşması amacını taşıdığından şüpheliyim; buradaki amaç, olabildiğince davaları sürüncemede bırakmak, bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkûm olmanın sonucu olarak ödenen tazminatların önüne geçmek için getirilmiş bir “önleyici” hüküm niteliğini taşıyor. Sonuçta birey kaybeder, devlet kazanır. Halbuki amaç daha çok demokrasi değil mi? O zaman bu çelişki neden? Sonuç: “Kerhen Evet-Hayır” olabilir.
**
Bireysel Başvurulara Bölümler Bakacak
Madde–20: AYM’nin çalışma ve yargılama usulünü düzenleyen 149. maddesi değiştiriliyor.
Değişiklik özet: AYM’ nin çalışması ile ilgili bölümleri zikredilmiş, her bölümün kaç üyeden oluşacağı açıklanmış, AYM Genel Kurulunun toplanma nisap sayısı belirtilmiş, bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunlukla alacak; bireysel başvurular için alt komisyonlar oluşturulacak.
Yorum-irdeleme: Bireysel başvuruların sürüncemede kalacağı şu komisyonlar silsilesinden anlaşılmaktadır; alt inceleme komisyonu, alt karar komisyonu, bölüm komisyonu, bölüm kararı, genel kurul kararı... Sonuç:”Kerhen Evet” denilebilir.
**
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nün Yapısı
Madde–23: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısını düzenleyen 159. maddesi değiştiriliyor.
Değişiklik özeti: Halen, HSYK 7 asil, 5 yedek üyeden oluşuyor. Bu sayı 21 asil, 10 yedek üyeye çıkarılıyor. HSYK kendi içinde ayrılmış 3 daire halinde çalışacak. HSYK Başkanı, Adalet Bakanı olacak, Müsteşarının HSYK yer almaya devam edecek. Kurulun asıl ve yedek üyeleri devletin farklı kurumlarından (YÖK, Avukatlar, üst kademe yöneticiler arasından Cumhurbaşkanınca; Yargıtay üyelerinden Yargıtay Genel Kurulunca, Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca; Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından; birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından seçilen üyeler olacaktır. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilecek. (Not: Maddenin yapısı, üye sayıları ve ifadesi tamamen değişmektedir. Detaylı ifadelerin iyi anlaşılması için yasa maddesinin metnine bakmak gerekiyor.)
Kurul üyeliği seçimi üyelerin görev süresinin dolmasından önceki 60 gün içinde yapılacak. Kurulun ”meslekten çıkarma” cezasına ilişkin kararlarına itiraz yolu getiriliyor. Kurulun diğer kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacak.
Yorum-İrdeleme: Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde HSYK’da Adalet Bakanı ve müsteşarı üye olarak bulunmaz. Kurulun başkanlığını bakan yaptığı sürece yüksek yargıya siyasi müdahale vardır demektir. HSYK üzerinde yürütmenin yetkileri artırılmaktadır. HSYK da karar yetkisi yürütmeye verilmektedir; gerektiğinde Adalet Bakanı ya da müsteşarı HSYK çalışmasını “bloke” edebilir. Bu sistem son derece sakıncalıdır. Son yetki siyasi iradede olduğu için, hâkimler ve savcılar temsilden avutulmaktadır. Yargının tamamen bağımsız olması gerekir.
Sonuç olarak yargı bağımsızlığı olmadan hak ve özgürlükler korunamayacağı gerçeği asla unutulmamalıdır. “Hâkimlerin İktidarı” var denilip “İktidarın Hâkimleri” ihya edildiği kanaati yaygındır. Yargıya bağımsızlık, tarafsızlık ve özgürlük getirmediği düşüncesi egemendir.
Sonuç: “Hayır” denmelidir.
**
Madde- 24: Anayasa’nın, 166. maddesi değiştiriliyor. ”Ekonomik ve Sosyal Konsey” Anayasa kapsamına alınıyor.
**
Geçici 15. Madde Konusu
Madde- 25: Anayasanın geçici 15. maddesiyle ilgili değişikliktir. Maddenin içeriği, 12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını önlüyor. Madde yürürlükten kaldırılıyor.
Yorum-İrdeleme: “Cuntacılar yargılanacak.” “12 Eylül cuntası hesap verecek” gibi sloganımsı söylemler sadece siyasi ranta yöneliktir. Mademki “cunta” yargılanacaktı da neden sekiz yıl iktidarda beklenildi? Zaman aşımına uğrayan bir suçu güya “yargılamak” amacı, tamamen 12 Eylül mağdurlarından “evet” oyu koparmaktır. İktidar da biliyor ki “cunta” hiçbir şekilde yargılanamayacak. Çünkü iktidar bu konuda samimi değildir. Bunu, birçok icraatıyla ispatlamıştır. İşte örnekler: 1-Cunta lideri Kenan Evren’in Çankaya’da ağırlanması; 2-Kenan Evren-Bülent Arınç’ın Manisa’da gösteri yapmaları; 3-Tayyip Beyle Kenan Evren’in İzmir’deki dostluk pozları, 4-AKP kurulurken Kenan Evren’den askerden izin için aracı olunma isteği (Tüm bu gerekçeler basına akseden haberlerden alınmadır), 5-“Bizim çocuklar” diyen “ağababa” izin vermeyeceği için... Sonuç olarak, siyasi irade samimi değildir bu söylemlerinde. Yargılama olmayacaktır. Sadece “sembolik” olarak cuntayı koruyan geçici 15. madde kaldırılmış olacaktır. Sembolüne bile gerek yoktur…
Sonuç: “Evet” denilmelidir.
**
Ve Sonuç
Her şeyden önce toplumun ortak -mutabakat- “ana sözleşmesi” niteliğindeki Anayasalar, toplumun tamamına yakınının temsil edildiği TBMM de, temsilcilerin olumlu onayıyla yapılması gereken ana metinlerdir. Çünkü Anayasaları halk yapmaz, onun temsilcileri olan kişiler yapar. Toplumsal mutabakat şarttır; bu mutabakat sağlanamamıştır.
Anayasa değişikliği, TBMM’nin onayını almamış bir değişiklik olup, sadece siyasi iktidarın oyları ve baskılarıyla halkın önüne getirilmiştir. Bu değişiklikler demokratik müzakereyle değil, kapalı kapılar ardında hazırlandıktan sonra alelacele TBMM’ne getirilmiştir. Adet yerini bulsun diye STK’den görüş bildirmeleri için 24 saat süre verilmiştir. Muhalefetin önerileri dikkate alınmamıştır. Sonuçta iktidar inadı nedeniyle TBMM de 2/3 oy çoğunluğunu alamadığı için halk oylamasına getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesine yapılan siyasi baskılar sonucu AYM de “ne haliniz varsa görün” deyip topu taca atmış ve böylece bu acılı paket milletin önüne gelmiştir. Millet de zor durumda; neye ne için “evet” ya da “hayır” diyeceğine karar veremiyor. Çünkü müthiş bir bilgi kirliliği var, müthiş bir siyasi ve sosyal baskı var... Siyasi erkin tek hedefi, “evet” çıkmasıdır. Bunun için de her yöntem “mubah” sayılmaktadır.
“Millet istedi getirdik” söylemi geçek değildir. Millet ne anayasa değişikliği istedi ne de yaptı. Siyasi iktidar kendisi yaptı kendisi oyladı. Her bir maddesi TBMM’de ayrı ayrı oylanması gerekirken “paket” olarak oylandı, şimdi de vatandaştan yine bu paketin hepsine ya “evet” ya da “hayır” deme mecburiyeti getirilmiştir. 26 soruya tek cevap isteniyor. Bu; hukuka, demokrasiye uyar mı?
İrdelememizde de görüleceği üzere “makul” içerikli maddeler yanında “habis” içerikli maddeler de vardır. Vatandaşın oyuna getirilişi, kandırılması da bu noktada başlıyor. Yalan-yanlış-doğru kapsamlı bir pakete tercih isteniyor. Külliyen yanlış....
12 Eylül Anayasası’nın özüne dokunmadan yapılmış “aldatmaca” dolu bir değişikliktir; örneğin YÖK, %10 seçim barajı, partilere mali yardım, memura grev hakkı gibi temel hükümlere hiç dokunulmamış olduğundan bu değişiklik paketi, aynen 12 Eylül Anayasasının doğurduğu bir hilkat garibesi çocuğu andırmaktadır.
Sunulan değişiklik paketin ruhu, birçok yönden sakat kalmıştır; örneğin; a) evrensel hukuk ilkelerine göre değil özel çıkarları öne alındığı bir anlayışa dayandırılmıştır; b) Değişikliğin temeli, “sivillik maskesi” takmış aslında sivil otoriterliği tesise dayanmaktadır; c) “çoğulcu” demokrasiyi değil, “çoğunluk” diktatörlüğünü yansıtmaktadır; d) “Hâkimlerin İktidarı” var denilip “İktidarın Hâkimleri” ihya edilme amacını taşımaktadır; e) yargıya bağımsızlık, tarafsızlık ve özgürlük getirmemektedir, f) Halkın ortak mutabakat metni olmasına özen gösterilmediği için bu oylama milleti birleştirmek yerine ayrıştırmıştır.
13 Eylül günü çıkacak sonuç herkesi bağlar, sonrasını da hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Tanrıdan dileğim, Türk milletine bugünleri aratacak günler yaşatmasın!!!???
Sağlıcakla kalınız.
26.8.2010
www.r-demir.com